Yazılarımdan birinde size “post-truth” (hakikat ötesi – hakikat sonrası) kavramından bahsetmiştim. Sinema gibi sanatlar, bilim, yeni kavramlar, medya ve en nihayetinde de sosyal medya manipüle edildi, doğal mecralarından çıkarılarak, büyük sermayenin çıkarlarına hizmet eder hale getirildi. Bu sistemli manipülasyon, insanların en olmadık şeyleri evrensel gerçeklermiş gibi algılamasını sağladı.
Mesela önceki adı “Twitter”, şimdiki adı “X” olan sosyal medya platformunun Türkiye’ye yönelik mesajlarının yarısının yalan ve manipülasyon olduğu, iki yıl önce bilimsel bir çalışmayla ortaya kondu.
Pek çoğumuz tarafı olduğumuz ideolojiye yakın söylemleri mutlak gerçekler olarak kabul ettik. Fakat zihinlerimiz manipüle edildi, kandırıldık. Mesela eski Genelkurmay başkanlarından İlker Başbuğ hapse gönderildiğinde muhafazakâr çevrelerin çoğu, bunu gerçekten hak ettiğini düşündüler. Ya da Fenerbahçeli olmayan futbol taraftarlarının çoğu, Aziz Yıldırım’ın, isnat edilen suçları işlediğine gönülden inandılar. Fakat bu iki şahsiyeti hapse sokan şey yalanlar ve FETÖ kumpaslarıydı.
İnsan, etrafta bu kadar çok yalan ve zulüm görünce umutsuzluğa kapılmadan edemiyor. Önümüzdeki birkaç yıl bu gidişin daha da kötüye gidecek biçimde devam edeceğini görebiliyoruz. Ne Libya’nın ne Suriye’nin ne de göç sorununun yakın vadede düzeleceği yok. Ne Ukrayna’daki ne de Gazze’deki savaşlar yıllarca sona ermeyecek. Hatta bu savaşların genişleyerek başka coğrafyalara sıçrama ihtimali giderek artıyor.
Fakat bu dönemin sonuna yaklaştığımıza dair umut verici emareler de görülmüyor değil. Özellikle Batı kamuoyunda, öylesine büyük yanlışlar yıllarca savunuldu ki artık bunlardan bazılarının üzeri örtülemiyor. Medya, sosyal medya elinizde de olsa yanlışı sürekli savunmak zordur, hatta isteseniz bile mümkün değildir. Son birkaç yıldır Batılı halkların, kendileri için, kötüleşen ekonomik durumları sebebiyle defalarca sokağa çıktığını, gösteriler yaptığını gördük. Şimdi artık vicdanları rahatsız olduğunda, başkaları için de bunu yapmaya başladıklarını görüyoruz.
Örneğin İngiltere… Yüz yıl önce, Filistin’i gümüş tabak içinde Yahudilere sunanlar Balfour gibi İngiliz siyasetçilerdi. Fakat bugün İsrail’in Gazze işgalini desteklemek, Britanya için bir istikrarsızlık nedeni. Kabinede bakanlar istifa ediyor, hükümet dağılıyor. Algı yönetiminin kralını yapan BBC çalışanlarının bir kısmı, El Cezire’ye mektup göndererek bundan rahatsız olduklarını ve BBC’nin daha düzgün bir çizgiye gelmesi gerektiğini belirtiyorlar. Britanya’ya bağlı İskoçya’nın Başbakan’ı Filistin asıllı… Londra Belediye Başkanı Pakistan asıllı bir Müslüman… Ülkenin üçte biri yabancı kökenli… İngiltere’de son elli günde İsrail’in, Gazze işgaline karşı yedi ayrı gösteri düzenlendi. Halk iradesinin sürekli karşısında yer almanın mümkün olmadığını en iyi İngiliz seçkinler bilir. Bugün ABD ile Akdeniz’e savaş gemileri gönderen İngiltere’nin, Gazze’deki mezalimin boyutu büyüdüğünde, pozisyonunu nasıl değiştirmek zorunda kalacağını göreceksiniz.
Almanya’da da benzer bir durum var. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’nın en büyük medya ağı, sahipleri Yahudi olan Axel Springer Grubu’na ait. Kalan medya ise Yahudi Soykırımı ve büyük savaşın yenileni olması sebebiyle Siyonizm taraftarı haline geldi. Fakat henüz çoğunluk olmasa da halkın bir kısmının vicdanı, Almanya’da da uyanmaya başladı. Onlar da sokaklarda protesto eylemleri düzenliyor. Gazze’de olup bitenin Şansölyelerinin söylediği gibi “İsrail’in kendini savunma hakkı” ile açıklanamayacak düzeyde olduğunu görmeye başladılar. Almanya’da halkın görmeye başladığı bir diğer konu ise Rus karşıtlığının aslında kendilerine zarar verdiğidir.. Evet, Rusya Ukrayna’da insanlık suçları işliyor. Ama Amerikan baskısıyla Rusya’nın karşısında saf tutup, Ukrayna’ya silah vermek, Rus gazı yerine beş katı fiyata ABD’den kaya gazı almak, Almanya’ya fayda sağlamıyor. Almanlar, bunu bünyelerinde çalıştıkları firmaların iflas etmeye başlamasıyla ve artan enerji fiyatlarının ceplerinde açılan deliği büyütmesiyle görüp anlamaya başladı. Evet, medyada görünenle gerçekte yaşananların birbirinden farklı olduğu orada da hissediliyor. Bu yüzden Almanya gibi bir yerde darbe planları yaparken yakalanıyor birileri.
Gelelim ABD’ye… Önceki yazılarımda bazı bürokratların ve gazetecilerin İsrail’in Gazze katliamına karşı çıktıkları için ya istifa ettiklerini ya da görevden alındıklarını belirmiştim. Bu devam ediyor. En son ABD’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden birinin şiir editörü istifa etti. ABD’de medya ve sosyal, medya objektif biçimde haber iletmek için değil toplumu gerçeklerden koparıp izole etmek için vardır; artık bunu bilmeyen yoktur herhalde. Fakat Elon Musk, Twitter’ı aldıktan sonra bu platformun hem ismini hem de misyonunu değiştirdi. Gazze ve Ukrayna savaşlarıyla ilgili bazı mesajların platformda kalması konusunda tehditler aldı fakat çizgisini değiştirmedi. Bu da sıradan ABD’lilerin diğer medya ve sosyal medya platformlarındaki haberlerle kıyaslama yapabilmelerini ve İsrail’e tepki koyabilmelerini sağladı.
İki bin yıl boyunca Yahudileri farklı diyarlarda yok olmaktan kurtaran iki şeyden biri inançları, diğeri ise hep bir arada kalabilmeleriydi. Fakat artık ne İsrail içinde ne de diasporada Yahudiler birlik hakinde değiller. ABD’de Yahudiler, iki defa senatoya girerek Gazze’de kalıcı ateşkes için ABD hükümetinin harekete geçmesini isteyerek gösteriler düzenlediler.
İşte bütün bunlar, yalan ve zulüm çağının sonuna yaklaşmakta olduğumuzun emareleridir. Post-truth’tan da sonrası da var. Sıradan bir Fransız hukukçu artık çıkıp, “Netanyahu işlediği insanlık suçları için yargılanmalıdır.” diyorsa, artık böyle bir ihtimal gerçekten var demektir. Zira daha önce kimseler “Kral çıplak!” ya da “Aslında bu kral değil, soytarı!” demiyordu.
Belki insanların vicdanları daha yeni yeni kıpırdanmaya başladı; belki bu tepkilerin çığa dönüşmesi için İsrail’in başkaca çılgınlıklar yapması gerekiyor. Ama ben buradan baktığımda yuvarlanmaya başlayan bir kartopunun giderek büyümekte olduğunu görebiliyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: